İnsanlık, doğayla ilişkisini sorgulamak zorunda. Ya yeni bir birliktelik kuracak ya da devam etmekte olan ve kimin kazanacağı çok açık savaşa devam edecek. Bu yol ayrımında; farklı yayınlarla, okuyucu ve çevre arasında yeni bir bağ kurmak için yayın hayatına başlayan Yeni İnsan Yayınevi’nden Aytaç Timur röportaj konuğumuz…
• Yeni İnsan Yayınevi nasıl ortaya çıktı?
Bana göre bir yayıncı, o ülke okurunun önüne hangi kitapları koyarsa okurlar da ancak onlar arasından seçtiklerini okuyabilir. Çok basit bir mantığı vardır bu işin. 2007’de hiçbir yayıncı ekoloji, yeşil politika gibi kitaplar yayımlamıyordu. Varsa bile tek tük ve köşede bucakta kalmıştı. Oysa biz daha o tarihlerde iklim yürüyüşleri düzenliyor, GDO’lu gıdalara karşı çıkıyor, ekolojik pazarlar açıyor, nükleer santraller açılmasın diye mücadele ediyor ve hepçil beslenme şeklimizi sorguluyorduk. Bu düşüncelerle kolları sıvadık ve Özgür Gürbüz imzalı ilk kitabımızı çıkardık: Enerji ve İnekler.
• Çevre dışında çocuk, edebiyat ve dergi bölümleriniz de var. Kurulduğunuz günden bu yana yayıneviniz nasıl bir değişim geçirdi?
Ekoloji alanı ne yazık ki çok sınırlı sayıda okurun ilgisini çekiyor. Edebiyatsa kitap okuyan herkesin… Yayınlanan kitapların yüzde doksanı roman, öykü vs. Buna duyarsız kalamazdık, biz de edebiyata yöneldik. Ayrıca kişisel olarak ben edebiyattan büyük haz alıyorum. Sanatın etkileşim gücüne hayranım. Çocuk serimiz ise başka bir hikâye. Onu tamamen ekoloji kitaplarımızı okuyan kitapseverlerin baskısıyla açtık. Özellikle kitap fuarlarında bana gelip çocuklarımıza okutacak kitap seçmekte zorlanıyoruz, bekliyoruz diye serzenişte bulunuyorlardı. Şunu açıkça söyleyebilirim ki biz ekoloji dediğimizde Gattari’nin tarif ettiği şekilde üç ekolojiyi anlıyoruz. O nedenle kitaplarımızda ötekileştirici, cinsiyetçi veya eril bir dile izin vermiyoruz. Sanıyorum 25-40 yaş arası, çocuğuna bir kitabı vermeden önce kendisi okuyan okuryazar ebeveynler bu nedenle bizim çocuk kitaplarımızı tercih ediyor. “Kardan Adam” isimli bir kitabın yazarını, kitabın ismini Kardan İnsan yapmadığı için geri çevirmiştik örneğin. Dilin yaşamı belirleme, onun sınırlarını çizme noktasında çok belirleyici olduğunu düşünüyorum. Bu topraklarda artık güncellenmeyen bir Türk Dil Derneği varken hükümetin güdümünden özerkleşemeyen bir Türk Dil Kurumu orta yerde dikilirken sanırım yayıncılara çok fazla iş düşüyor. Düşünün ki kadınlara “sürtük” dedikten sonra sözlüğündeki sürtüğün anlamını değiştiren bir kurum bu ülkede varlığını sürdürüyor. O zaman dil üzerine daha çok düşünmemiz ve daha çok üretmemiz gerekiyor. Dil yaşayan bir organizma. Sokakta “boş yapma” sözü kullanılınca bunu elbette biz de kitaplarımıza taşıyoruz. O söz dizimi artık hayatımızın bir parçası. Hayatımızdan çıkan “mektep” sözcüğünü biz de kitaplarımızdan çıkarıyoruz. Kalkıp “tuvalete gidiyorum” yerine “lavaboya gidiyorum” diyorsak biz de onu metinlerimize taşıyoruz. Dikkat ederseniz verdiğim örneklerin hepsi tartışmalı. Bu ülkede dil her zaman tartışma konusu olmuştur. Bu canlılığa ben hayranım.
• Çevreyle ilgili kitapları seçerken hangi kriterlere önem veriyorsunuz?
Anadolu toprakları geri dönüşü belki de mümkün olmayacak bir şekilde sömürülüyor. Doğa sömürüsü pek çok insanın aklının ucundan bile geçmezken şimdilerde neredeyse her ilimizde bu sömürü yaşamı dönüştürüyor. Orta yerde dikilen bir ihtiyaç var. Derenin hakkı, ağacın yaşam hakkı, toprağın, kurdun, kuşun ve insanların sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı… Bizim kitaplarımız bir taraftan bu tartışmalara ışık tutmak, yeni bir perspektif aralamak için hazırlanıyor, öte taraftan onarıcı olması için tasarlanıyor. Sanıyorum artık korumacı, muhafazakar aşamayı geçtik, artık onarıcı.
• Yeni İnsan Yayınevi için önemli ilk 3 kitap hangileri?
Bu soru çocuklarının arasından hangisi en çok seversin sorusuna eşdeğer. Hayatta birini ötekinden ayırmam. 🙂
• Okuyucularınızdan en çok ilgi gören, en çok baskısını yaptığınız kitaplar hangileridir?
Belki kulağa tuhaf gelecek ama bizim okura ulaştırmakta sıkıntı çektiğimiz kitabımız yok. Neden mi? Benim yayın yönetmeni olarak belirlediğim bir kriterim var: Bir kitabı okumaktan haz alıyorsam onu yayımlıyorum. Bu samimiyet, okurda da yansımasını buluyor. Bizim için her kitabın, her sayfasının kâğıdı önemli. Kullandığımız kâğıt asla ormanlardan gelmiyor. Üç kuruş beş kuruş daha fazla veriyoruz ama endüstriyel kâğıt kullanıyoruz. O zaman bir kitabı seçerken çok daha seçici olmak zorunda kalıyoruz. Biz bu hassasiyeti gösterince, okur da bunu seziyor. Yeni İnsan’ın okurlarının kim olduğu da çok önemli. Başını kuma gömmemiş, ön yargılarının tutsağı olmamış ve kendi zihnini ana akıma kaptırmamış okurlarımız var. Ülkemizde finans sektörü gelmiş, çeşit çeşit banka adlarıyla yayıncılık yapıyor. Bunların kim olduğunu hepimiz biliyoruz. İşte bu bankalar ana akımı oluşturuyor. Ne yayımladıkları, içerikleri umurlarında bile değil. O nedenle sağdan soldan herkesin kitabını basıyorlar. Finansal güç ellerinde olduğu için, ülkenin önde gelen yazarları da bu yayıncılara mahkûm oluyor. Oysa Yeni İnsan bağımsız bir yayınevi. Öyle önüne gelen kitabı yayımlamaz. İçeriği içine sinecek, dili içine sinecek ve kitapta yazanlara gönlünü koyabilecek. Haysiyet bizim için önemli bir duygu, bir duruş, bir varoluş meselesi. Bundan ne olursa olsun taviz veremeyiz.
• Şu dönem hazırlanmakta olan kitaplar hangileri?
Ekoloji serimizde bize çok sorulan Yükseltilmiş Yatak Bahçeciliği adlı kitabımız var, ayrıca Mantarlar üzerine bir kitap ve Arı kitabını hazırlıyoruz. Üç başlık da bizim eksiğimiz ve çok önemsediğimiz başlıklardı. Alternatif Eğitim serimizde Öfkenin Pedagojisi ile Öğretmenler ve Metinler kitabı çok yakında raflardaki yerini alacak. Çocuk serimizdeyse ekokurgu alanından tohuma ve geleneksel yemeklerine sahip çıkan çocukları anlatan bir romanımız geliyor.
• Günümüzde e-kitap, dijital yayıncılık gelişiyor. Klasik baskı maliyetleri de gün geçtikçe artıyor. Bu değişim ve krizler için kendinize nasıl bir yol haritası belirliyorsunuz?
Biz zaten her kitabımızı e-kitap yapıyoruz. Keşke Türkiye’de bu alan daha ulaşılabilir ve tercih edilir olsa… Keşke hiç kâğıt kullanmasak, bizim için tadından yenmez bir ziyafet olurdu.
• Dünyada ve Türkiye’de çevre, iklim ve yeşil politikalarla ilgili size umut veren değişim ve dönüşümler neler?
Bana kalırsa şu sıralar umut veren, ışığıyla yakıp kavuran hiçbir gelişme yok. Fosil yakıt lobisi her memleketin hükümetini kafakola almış durumda. Fosil yakıt şirketleri inanılmaz boyutlarda sübvanse ediliyor. Dünya hükümetleri tam bir aymazlık içinde. Görüyorlar ama hiçbir şey yapmıyorlar. Bizim umudumuz insanlarda. Ne yapılacaksa sokaktaki sen ben yapacağız. Buna yürekten karar verip ayağa kalksak yeter.
• Son olarak okuyucularımıza ne iletmek istersiniz?
Yeni İnsan’ı okumaya, takip etmeye devam edin lütfen.
0 yorum