Alman bakteriyolog Paul Ehrlich’in yıllar önce “Doğa insan olmadan da yaşar; ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz.” diyerek hayvan ya da insan olmadan doğanın başlı başına ne kadar büyük bir güce sahip olduğunun altını çizmişti. Doğa, insan varlığına ihtiyaç duymadan, kendi kendine yetebilir, çoğaltabilir, yok edebilir ve bu döngüyü sürdürübilir. En kısıtlı ortamlarda dahi yaşamın bir şekilde yolunu bulduğunu David Latimer 1960’lı yıllarda yaptığı deneyle ortaya koymuştu. Bu deney günümüzde de geçerliliğini koruyor. Cam bir kavanozda kurduğu ekosistem tam 60 yıldır varlığını sürdürmeye devam ediyor.

Şişe bahçelerinin bir trend halini aldığı 1960’lı yıllarda Latimer’ın aklına bir deney yapma fikri geldi. 40 litrelik bir şişenin içine biraz gübre, Tradescantia olarak bilinen telgraf çiçeği tohumu ve az miktarda su koyup ağzını sıkıca kapattı. Şişenin içerisine hava ve su girmemesi deneyin devamı için çok önemliydi. Çünkü Latimer bu deneyinde, bitkilerin kendi mikro evrenlerindeki en zorlu koşullarda hayatta kalıp kalamayacağını öğrenmek istiyordu. Su ve hava olmadan bir bitkinin yaşama tutunabilmesi pek olası değildir. Ancak deneyin ilerleyişi Latimer’ı şaşkınlığa düşürdü. Şişe içinde havasız ve susuz bir şekilde büyümeye devam eden çiçek, şişenin tamamını kaplayacak şekilde yaprak açmaya devam ederek bir ekosistem oluşturdu.

Latimer, bitkilere sadece bir defa, 1970’li yılların başında kapağı açarak su verir. Bu tarihten günümüze kadar şişenin ağzı tamamen kapalı tutuluyor. Peki 60 yıldır cam şişe içinde olan bu mikro evren varlığını sürdürmeye, büyümeye nasıl devam ediyor?

Bitki öncelikle gün ışığından aldığı enerjiyi fotosentez yaparak oksijen üretimini sağlar. Cam şişedeki ekosistem dışarıdan sadece güneş ışığına ihtiyaç duyuyor. Hava ve su ihtiyacını ise kendi yarattığı nem ve oksijenden elde ediyor. Oksijenin üretilmesiyle birlikte ekosistemde nemlenme oluşur. Bitkinin su ihtiyacı bu nemlenme ile karşılanır. Yaprakların düşmeye başlamasıyla karbondioksit için uygun ortam oluşmaya başlar. Dökülen ve zamanla çürüyen yapraklar, bitkinin ihtiyaç duyduğu besinin oluşmasını sağlar.

Deney aynı zamanda NASA’nın dünya dışı gezegenlerde yürüttüğü uzay çalışmalarına da ilham kaynağı oluyor. Başka gezegenlerde yaşam alanları oluşturabilmek için bitkilerden ve bitkilerin sağlayacağı kapalı ekosistemlerden faydalanılabileceğini düşünülüyor. Belki birgün Mars gibi gezegenlerde bu ekosistem modeli ile insanoğlu tarafından kolonileştirilebilir.

Latimer, doğanın kendi kendine yaşayabilme ve bunu sürdürebilme yetisine sahip olduğunu gösteren bu özel ekosistemi çocuklarına miras bırakmayı planlıyor.

Kategoriler: Genel

0 yorum

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir