Tarım devrimi ile insanlık, avcı-toplayıcı yaşam biçiminden yerleşik hayata geçmiştir. Değişen, dönüşen tarım ve gelişen teknoloji ile birlikte gelinen nokta da, üretim için yapılan tercihler, insanlığın geleceğini belirleyecektir.

Dünya nüfusunun artmasıyla gıda talebi de giderek artmakta. Bu talebi karşılamak için birim alandan alınacak verim de oldukça önemli bir durum haline geliyor.

Monokültür tarım, sürekli artan yiyecek ihtiyacını karşılamak için en basit çözüm olarak görülmekte ve hem endüstriyel tarımda hem de organik tarımda yaygın olarak kullanılmaktadır. Ekim ve hasatta verimliliğin artmasını sağlamasına rağmen verdiği hasarlar oldukça fazladır. Daha yüksek gelir elde edebilmek için tercih edilen bu sistem; toprağı, yeraltı sularını, biyolojik çeşitliliği, çevreyi, ekosistemleri ve sağlığımızı olumsuz yönde etkilemektedir.

Monokültür tarım, belirli bir alanda aynı anda yalnızca bir tür ürünün üretilmesine dayanan bir tarım şeklidir. Monokültür kavramı sadece bitkisel üretim için değil, aynı zamanda çiftlik hayvanlarının üretimi için de geçerlidir.

Polikültür ise; belirli bir alanda aynı anda birden fazla ürünün yetiştirildiği bir sistemdir ve monokültürün alternatifidir. Polikültür sistem; permakültür, agroekoloji, onarıcı tarım şeklinde uygulandığı zaman sürdürülebilir bir sistem olmaktadır. Yapılan tarım, doğayı taklit etmeli ve olumlu yönde etkileşim halinde olmalıdırlar. Bir bağ kurularak biyolojik çeşitliliğin artmasına ve ekosistemin büyümesine katkıda bulunmalıdır. Doğanın en önemli özelliği biyolojik çeşitliliktir. Bir alanda biyolojik çeşitlilik ne kadar çok ise ekosistem o kadar güçlü ve zengin olur. Seçilen üretim modelinin doğa ve ekosistem ile uyumlu olması sürdürülebilirlik açısından oldukça önemlidir.

Monokültür tarımda aynı türün sürekli üretilmesi hastalık ve zararlıların daha hızlı yayılmasına yol açar. Bu nedenle daha fazla pestisit kullanılır. Bazı böcek türleri bu kimyasallara karşı bağışıklık geliştirir ve bu bağışıklığı yavrularına aktarır. Bu aktarım, pestisit uygulama dozunun artmasına ve aşırı pestisit kullanımına neden olur. Ayrıca, arıların ve yararlı böceklerin de yok olmasına sebeb olmaktadır.

Monokültür sistem, tarım topraklarının doğal dengesini bozar ve toprak verimliliğini azaltır. Tek bir bitki türünün geniş bir alanda üretilmesi bakteri ve mikroorganizma çeşitliliğinin azalmasına neden olur. Kimyasal gübre uygulanarak tarlaların verimliliği artırılmaya çalışılır. Bu tür yapay bitki besini kullanımı toprağın doğal bileşimini olumsuz etkiler ve bu nedenle genel olarak ekosistem üzerinde yıkıcı bir etkiye sahiptir.

Belirli bir tarlada bir tür ürün üretimi yapılıyorsa, bu türün kök sistemleri, bitkilerin etrafındaki toprak yapısını korumak için yeterli değildir. Monokültür yapılan tarım arazilerinde, önemli olan üst toprak tabakasından yoksundur ve su tutma kapasitesi düşüktür. Bu nedenle su kaybı daha çok olmakta ve daha çok sulama yapılmaktadır. Sonuç olarak tatlı su kaynakları bilinçsizce kullanılmakta ve tüketilmektedir.

Monokültür tarım sistemi; tohum, ilaç, gübre ve kimya şirketlerine hizmet etmektedir. Tek amaç daha çok kâr elde etmek ve daha çok para kazanmak içindir. Bu düzen büyük şirketlerden alınan patentli tohumlar ile başlar. Tek tip ürün yetiştirmekten fakirleşen toprakları, kimyasal gübreler ile besleyerek devam eder. En tehlikeli kısım ise, hastalık ve zararlılara karşı kullanılan pestisitlerdir. İnsan sağlığını, doğayı ve ekosistemleri olumsuz yönde etkiler.

Bu kirli sistemi, bu döngüyü yaptığımız tercihlerle ve tüketim alışkanlıklarımızla değiştirebiliriz.

Kaynaklar:

https://www.britannica.com/topic/monoculturehttps://www.fao.org/family-farming/detail/en/c/1401599/https://www.fao.org/family-farming/detail/en/c/1397509/https://www.challenge.org/knowledgeitems/the-dangers-of-monoculture-farming/https://ec.europa.eu/research-and-innovation/en/horizon-magazine/rise-and-fall-monoculture-farming

Kategoriler: Genel

0 yorum

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir