Bugün herkes savaş tehlikesinden, nüfus artışından, hava kirliğinden, suların zehirlendiğinden söz ediyor. Ama aynı kişiler, bir yandan da, daha fazla gelişmek gerektiğinden, hayatın bizzat kendisinden kaynaklanan “beşeri sefalet”le savaşmaktan.. dem vuruyorlar. Bir başka deyişle, insanla tabiat arasındaki dengenin tahrip edilmiş olmasından kaynaklanan sorunları, daha fazla tahribat yaparak, tabiatı biraz daha “ele geçirerek”, onu biraz daha “boyunduruğa vurarak” ortadan kaldırabileceklerini sanıyorlar. Pek az kişi, gerçeği olduğu gibi görüp, tabiat ve doğal çevre karşısındaki -saldırıya ve savaşa dayanan- tavır değiştirilmediği sürece insan toplumunda barışı sağlamanın mümkün olmadığını anlayabilmektedir. Dahası, tabiatla barışık olmanın manevi düzenle barışık olmaya bağlı olduğunu kimse anlamak istememektedir.
Çağımızın en önemli Müslüman entellektüellerinden Seyyid Hüseyin Nasr, bu eserinde insan ve tabiat arasındaki yüz binlerce yıllık ilişkiye ve gitgide yıkıcı bir hal alan çevre sorununa kadim geleneğin ışığında yeni bir bakış açısı sunuyor. Nasr, bir yandan okuyucuyu tasavvuftan, Taoizm’den, Hinduizm’den, Budizm’den ve Hristiyanlıktan örneklerle insanın ve tabiatın kökenleri ve doğası üzerine derinlemesine düşünmeye davet ederken, bir yandan da tabiatla aramızdaki kaybettiğimiz manevi ilişki üzerine bir farkındalık oluşturmaya çalışıyor.*
- Arka Kapak Yazısı ve Tanıtım Metninden
0 yorum