Sulak alanlar, tropik ormanlardan sonra biyolojik çeşitliliğin en yüksek olduğu ekosistemlerdir. Pek çok tür ve çeşitteki canlılar için uygun beslenme, üreme ve barınma ortamı olan sulak alanlar, yalnız bulundukları ülkenin değil, tüm dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilir. Doğal dengenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması yönünden de diğer ekosistemler içinde önemli ve farklı bir yere sahiptir.
İklim değişikliğinin insanlar ve yaban hayatı üzerinde etkileri artıkça yaşamlarımızın bağlı olduğu, canlılık kaynağımız sulak alanları ve bu alanlarda yaşayan türleri hızla kaybediyoruz.
Sulak alan tanımı çok çeşitli alanları içine alır; bataklıklar, turbalıklar, taşkın düzlükleri, nehirler, göller, tuzlalar, mangrovlar, deniz çayırı yatakları, mercanlar, gelgit anında altı metreden derin olmayan deniz kıyısı alanları doğal sulak alanların yanı sıra, atık su arıtım gölcükleri ve rezervuarlar gibi insan yapımı alanlar da sulak alandır.
Sulak alanlar, dünya yüzeyinin yaklaşık %6’sını kaplar. Dünyadaki tüm canlı türlerinin %40’ını ve tüm hayvan türlerinin %12’sini barındırırlar. Sulak alanların taşkın kontrolü, yeraltı sularının beslenmesi, fırtınalardan koruma, besin depolama, iklim değişikliğinin kontrolü, su arıtımı, gıda kaynağı olma, turizm faaliyet alanı sağlama gibi birçok işlevi bulunur.
Dünyadaki karbonun %14,5’ini tutan sulak alanların tarım alanlarına dönüştürülmesi büyük miktarda karbondioksitin açığa çıkmasına neden oluyor. Sadece tarımda damla sulamaya geçerek, ülkemizde her yıl toplam 16 milyar metreküp su tasarrufu sağlayarak sulak alanlarımız üzerindeki baskıyı azaltır. Yapılaşma, kirlilik, kurutma, aşırı kullanım gibi faaliyetler nedeniyle Türkiye’de 1960’lardan bu yana sulak alanların yarısı, su miktarı ve kalitesini kaybetti.
0 yorum