Dünya’nın limit aşımı gerçekleşti ve dönüşü olmayan bir noktaya doğru gidiyoruz…

Acilen yoluna koyulması, çözülmesi gereken sorunlarımız var. Hâlihazırdakilerin dışında yeni karşılaştığımız ve daha sık aralıklarla karşılaşacağımız sosyal, ekonomik, çevresel hayati meselelerimiz var. Berraklaşması, tazelenmesi gereken fikirlerimiz var. Ortak aklı ve hareketi engelleyen bulanık alanlar ve kavramlar var. Bunların eyleme geçmesini ve dayanışmayı engelleyen sebeplerimiz var. Varoluş sebebimizi anlamak ve bulmakla ilgili sorunlarımız var. Modernitenin dayattığı ve farkına varamadığımız kötü alışkanlıklarımız var.

Bunlardan bazıları: Tabiat (doğa), doğal yaşam, doğa sömürüsü, ağaç, orman, yangın, imar kanunları-politikaları, kırsal rezervler, ekolojik kırım, üretim, tedarik, tüketici, müşteri, kuraklık, göç, mültecilik, kent, kente sıkışan yaşam, turizm, turizm biçimleri, büyük şirketler, kirlilik, atık yönetimi, gıda, gıda güvenliği, afetler, su, suyun korunması, doğal kaynaklar, tarım, endüstriyel tarım, sürdürülebilir tarım, topraksızlaşma, hastalık ve salgınlar, olağanlaşan karantinalar, sağlık ve denetim politikaları, kıtlık, hayvancılık, sera gazı, sıcaklık artışı, iklim, iklim krizi, hayvancılık, endüstriyel hayvancılık, beslenme biçimleri, tohum, tohum güvenliği, enerji, enerji verimliliği,
yenilenebilir enerji gibi tabiatımızı doğrudan ilgilendiren konular.

İnsanın kendini tanımlarken kullandığı, kurumların ve çevrenin ona yüklediği birçok farklı kimliği-rolü mevcut. Fakat en başta insanın, “Dünyalı” olarak da bir kimliği ve rolü var. “Dünyalı” vasfımızı öne almamız gereken bir zamanda yaşıyoruz. Varolduğumuz andan itibaren her gün ayağımızı bastığımız, bizi bugüne kadar yaşatıp 21. Yüzyıla kadar getiren gezegenimizi hatırla ve onunla nasıl daha uyumlu yaşayabileceğimizi düşün. Kendimizi, fikirlerimizi, dünyamızı ve tabiatımızı yenilemeliyiz.

Son yüzyılda dünyaya karşı olan tahribat arttı ve artarak devam etmekte. Peki bu tahribat nasıl başladı? Şirketlere geniş tarım alanları oluşturmak için ormanlar, dokunulmaması gereken topraklar işgal edildi. Deniz ve karada biyoçeşitlilik yok edildi. Küçük üretici sayısı ve kırsal yaşam alanları azaldı. Nüfus kentlere sıkıştı. Tarım sistemi değişti, yeni tarımsal üretim eşitliksizlikleri ortaya çıkarttı. Dünyada hala açlıkla mücadele edenler, temiz ve sağlıklı suya ulaşamayanlar var.

Dünyanın ucuz ve temiz enerjiye, sorumlu tüketim ve üretime, iklim değişikliği ile mücadeleye; denizlerin ve su kaynaklarının, ekosistem ve biyoçeşitliliğin, üretici tarım nüfusunun korunmasına, sürdürülebilir tarıma ve ürün çeşitliliği için çalışılmasına ihtiyacı var.

Sistemin görünmez elinin düzeltebileceği fazlaca bir şey kalmadı ve zaman tükenmek üzere. Dünyanın alarm zili çalmaya başlayalı epey zaman oldu. Duymalı ve dinlemeliyiz, bakmalı ve görmeliyiz. Anlamalıyız, idrak etmeliyiz artık bazı şeyleri. Tabiata olan vurdumduymazlığımız artıyor, siyasal-ekonomik-sosyal-çevresel çöküşün kıyısındayız. Üretim ve tüketim ilişkilerinin-biçimlerinin yenilenmesi gerekiyor. Dünya’yı eski alışkanlıklar ve amaçlarla kurcalama dürtümüzün terk edilmesi, değişimin başlaması gerekli. Yapılacak doğruları bulmalı, bugüne kadar yaptığımız yanlışları terk etmeliyiz.

Sonu gelmeyen arzu ve isteklerimizin esiri olmuş durumdayız. Tüketim çılgınlığımız dünyayı yiyip bitirmek üzere. Karnımızın tok olmasına rağmen gözümüzün açlığına yenik düşmüş durumdayız. Doğaya karşı topyekûn girdiğimiz bu mücadelemizi kazanmak üzereyiz. “Doğa ile savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz.” Kazanmanın başarı olmadığını anladığımızda geldiğimiz noktadan dönüşümüz olmayabilir. “Doğa biz olmadan da yaşar; ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz.”

Sanayi devrimi ve modernite ile oluşan günümüz medeniyetinin geldiği bu nokta bizleri oldukça rahatsız ediyor. Yeni bir medeniyet tasavvuruna ihtiyacımız var. İlk önce kendi iç tabiatımızı güzelleştirmeliyiz. İçten dışa doğru artarak çoğalan iyilikler ve güzellikler dünyayı değiştirip dönüştürecektir. Zerreden küreye, küreden kâinata giden bu yolculukta tabiata; nebâtâta, hayvânâta ve cemâdâta saygılı ve uyumlu bir hayat yaşamak için gayret etmeliyiz. Tabiat kitabını yanlış okuyoruz. Kâinata hikmet nazarıyla bakarak tabiat kitabını okumaya çalışmalıyız.

“Bütün dünya milletleri aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler. Bu itibarla insan mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli, kendi milletinin mutluluğuna ne kadar değer verirse, bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır.” (Mustafa Kemal Atatürk – 1937)

Önce üzerinde yaşadığımız toprağın refahı, aynı havayı soluduğumuz insanların saadeti; sonra bütün dünya milletlerinin refah ve saadeti için elimizden geldiği kadar çalışmalıyız. Bize emanet olan tabiatımızı korumak için yapılması gerekenler ne ise onları yapmalı ve yeni fikirler üretmeliyiz. Yeryüzünde kibir ile yürümekten vazgeçmeliyiz. Dünya sevgisini tabiata karşı olan sevgi ve saygı olarak anlamalıyız ve hissetmeliyiz. Dünya sevgisinin kalplerimizi katılaştırmasına izin vermemeliyiz. Hırslarımız için değil, ihtiyaçlarımız için çalışmalıyız. Değişmeli ve dönüşmeliyiz…

Kuraklığa su, karanlığa ışık verecek yeni fikirlere ve bizimle aynı şeyleri hisseden arkadaşlara ihtiyacımız var. Konuşulmalı, tartışılmalı, harekete geçilmeli ve dayanışmayı çoğaltmalıyız.

Arka Bahçe Dergi; birlikte çalışabileceğimiz, tartışabileceğimiz, düşünebileceğimiz, üretebileceğimiz, ortak akıl bulabileceğimiz, çağın bulanıklığından birlikte çıkabileceğimiz bir mecra olsun istiyoruz.

Sizden de tabiat, sürdürülebilir yaşam, ekoloji ve çevre, ilkim değişikliği, geri dönüşüm ve atık yönetimi, yenilenebilir enerji, tarım, atalık tohum, bitkiler alemi, permakültür, doğa ve yaşam adına her konuda yazdıklarınızı, çizdiklerinizi, çektiklerinizi, ürettiklerinizi, fikirlerinizi bekliyoruz…

“Kuraklığa su, karanlığa ışık olmak niyetimiz.”